Trabzon büyük şeher oy doyamadım tadına

SİU 2014 konferansı bu yıl Trabzon'da Karadeniz Teknik Üniversitesi tarafından düzenlendi. Bu vesile ile ülkemizin kuzeydoğu illerinden Trabzon'u da bir nebze olsun görme ve tanıma şansımız oldu.

Bence coğrafyanın sosyal etkilerinin çok rahat gözlemlenebileceği bir şehir Trabzon. Deniz ve dağlar arasına sıkışmış bir kültür. Buna binaen karadeniz insanı doğal olarak kendisini denize ve dağlara vermiş ister istemez. Denizin, denizciliğin, balığın balıkçılığın beri tarafta da ormanın ve ormancılığın hala kültürde önemli bir yeri olduğu görülüyor...

Karadeniz insanı tıpkı yamacında yaşadığı dağlar gibi dikine ve grotesk... Dağlar gibi kocaman adamlar, ve kocaman burunlar görmek o coğrafyada çok normal. Dobra ve direk yaşayan insanlar, sözlerini sakınma duygularını bastırma gibi bir çabaları yok... Eğlenmek için çok şeye ihtiyacı yok onların, bir tane kemençe ile saatlerce horon çevirebilirler ve bunun için çok özel bir durum olmasına da gerek yok...

Trabzon karadenizde büyük bir şehir. Ancak bizim büyükşehir anlayışımızdan çok farklı tabii ki. Yer sıkıntısından dolayı kıyıdaki şehir merkezi oldukça küçük bir alan. Her yer yokuş olduğundan ulaşım için dolmuşlar tercih ediliyor. Her yöne 1 lira 75 kuruş... En uzak mesafeye 5 10 dakikada ulaşılabiliyor dolmuşla. Ama ilçeleri de içine katınca şehir alan olarak büyük tabii ki...

Şehir merkezinde biz "büyük" şehirli beyaz yakalı çocukların hafta sonlarında ailecek gittiğimize benzer serpme kahvaltı mekanları yok örneğin. Adamlar peynirin ve tereyağının en güzelini yapıyor, yiyor ama bunu evinde yapıyor. Doğal olarak talep de olmadığından bunun perakende olarak tüketildiği para tuzağı mekanlar ve tüketim kültürü oraya gelememiş, iyi de olmuş dedim içimden. Ancak geçen günlerde denk geldiğim bir gazete haberinde de anlatılan bir durum vardı; o biraz düşündürücü. Haberde özellikle karadeniz şehirlerinde son hükümet döneminde saat 9'dan sonra şehir hayatının durduğundan kimselerin sokaklara çıkmadığından ve bunun sosyolojik olarak araştırılması gereken bir problem olabileceğinden bahsediyordu. Gerçekten de bu kadar renkli bir coğrafyada bu kadar renkli enerji dolu insanların evlerinde içlerine kapalı yaşamayı tercih etmeye başlamaları son derece düşündürücü olmalı...





Aklınızda olsun (bilmiyorum her yerde öyle mi ama Trabzon'da öyleydi) Trabzon'da esnafa vatandaşa yer sorarak bir şey bulabilmek mümkün değil. İki yanındaki dükkanı bilmemeye kadar bir sürü örnek yaşadık. Örneğin şehirde kimse kemençe imalatı yapan bir yer bilmiyor. Biz de bir süre Trabzon'da kemençe yapan bir insan olmadığına inandık...

Karadeniz Teknik Üniversitesi de gerek eğitim kadrosu gerekse bulunduğu konum itibarı ile karadenizle bütünleşmiş bir üniversite. Deniz kıyısındaki havalimanının hemen bir kot üstünde bulunuyor. Hava limanına yürüme mesafesinde ve çok yakın. Hatta o kadar yakın ki üniversitenin şenlik alanında bir süre durduğunuzda inmeye gelen uçakların neredeyse üniversiteye ineceğini sanabilirsiniz. Üniversitenin sosyal tesisleri gerçekten çok güzeldi. Standart bir dört yıldızlı otel kadar iyiydi diyebilirim.

Ben 35 yaşıma geldim ve hayatımda ilk kez orman gördüm sanırım. Bugüne kadar ülkemizde çeşitli coğrafyalarda şehirler gördüm, ormanlık araziler gördüm ama hayatımda ilk kez gördüğüm karadeniz ormanlarını gördükten sonra bugüne kadar gördüklerim çalı çırpıymış dedim. Güneşin bile yere değemediği bir ağaç sıklığından bahsediyorum. Bugüne kadar sadece filmlerde görmüştüm şimdi o ormanların gerçek olduğuna inanıyorum...

Kısa bir Sümela gezisi yaptık. Dolambaçlı virajlardan geçe geçe tepelere tırmandık dolmuşla. Genel olarak şehirde hava zaten temiz ama yukarılardaki oksijen miktarı gerçekten baş döndürücü. Ormanın içinden gidildiği için kartpostallardaki Sümela panaromasını görmek mümkün olmuyor. Sümelaya ulaştığımızda ise aslında ön tarafta görünen o yapının arkadaki yerleşkeyi koruyan bir duvar olduğunu gördüğümde baya bir şaşırdım. Öğrenmenin yaşı yok gerçekten de...

Sümela'ya bir noktadan sonra yürüyerek gidiliyor. Ve yol denen şey basamaklı ve dik bir tırmanış şeklinde oluyor. Basamaklar da ağaç köklerinden doğal yollarla oluşmuş bir yapı. Büyük ağaç köklerini görünce lord of the rings hikayesindeki Entlerin gerçek olabileceğinden kuşkulandım...

Sümela yolunda aradığım adamı buldum. Maçkalı Nejdet Çoban... Kendisi orda gelen giden turistlere kemençe çalarak hayatını sürdüren bir abimiz.


Ve nihayet (!) Nejdet abiden de Trabzon'da kemençe imalatı yapan birisini,  Murat Genç'i ve adresini öğrendim. Murat Genç Trabzon merkezde çarşıda bir iş hanında küçük bir atölyede kemençeler yaparak hayatını kazanan bir zanaatkar... Kemençeyi yapmayı da çalmayı da kendisi öğrenmiş. Kendisini bulmuşken bir kemençe aldım. Aşağıdaki videoda kendisinden aldığım kemençeyle bize kısa bir şov yapıyor...



Karadeniz yöresini ve Trabzon'u kısa da olsa görebilmek güzeldi. Umarım oralara bir kez daha gitmek nasibolur ve umarım tekrar gittiğimde oraları en azından bıraktığım gibi bulurum. Ancak yapılagelen ve yapımı devam eden HESler ve Sinop gibi güzel bir ilimize yapılması düşünülen nükleer santral düşünülünce bunun mümkün olamayabileceğini düşünüyor özellikle de o güzelliklerin içinde doğup büyüyen yöre halkı için çok üzülüyorum...





Comments

Popular posts from this blog

Latex'te Denklem İçerisine Ufak Boşluklar Koymak

LaTeX'te Sunum Hazırlamak

Octave'da Grafik Çizdirme